İlim, 'kesin delil' ile sabit olan bilgidir Ey Dost! Yaşamın manası da, eşyanın hakikati de, haberlerin sahihliği de, hatta 'benliğin' zamanı kayıt edişi de, bu 'kesin delile' bağlanmakta!
Delil'e...
Dalala'ya(دلالة )...
Yani 'işaret' olana!
Sana 'gerçeği' gösterene!
Sualim 'çok ağır'!
Senin 'delilin' nerde?

Cerh edilenler

Cerh edilenler

Blog Arşivi

عنور غولير

Fotoğrafım
(...)
(Sükutumuz,tefekkürümüzdür; Kelamımız,hikmetimiz!) 19 Zilkade'de , 1412... Hayatımın hikayesi, bu 1412 senelik farkın tezahürüdür... Tüm ihtilaflarım bu 1412 sene 'evvel'e , ilim ile bağlanamıyorum diyedir. (لا هجرة بعد الفتح)

27 Mart 2012

Fıtrat üzere kalma hakkımızı elimizden aldılar!



'Ben', bir hanım ile bir beyin karşılaşıp/tanışıp,birbirleri ile bir hayat 'paylaşmayı' kabul edip[icap ve kabul ile]  'nikah akdi' yaptıktan sonra  'oluşturdukları' bir varlığım.

(طبيعى )Tabiî olarak neslin devamı için, hususi olarak da 'insanın duygusal ve hissel' eğilimleri sebebi ile; dişi üreme hücrelerinin erkek bireye ait üreme hücrelerini,(kendisine aktarılacak olan kalıtsal bilgileri) kendisine çekmek için özel salgılar salgılaması ve 200,000,000 hücre arasından sadece 'bir' tanesini içeriye almasıyla 'yavaş yavaş' teşekkül etmeye başlamış, canlılığımı genişletmiş, Allah tarafından en muazzam şekilde inşa edilmiş, popülasyonun varyasyonunu arttıran  'düşünen' canlı olarak var oldum!

Cenin(جنين), anne karnındaki çocuktur. Örtülü manasındadır. Ben de öyle idim. Örtülü,mestur.
Mestur idim, cenin idim. Korunmuş bir dünyada(Rahimde), sarmalanmış/muhafaza edilmiş merhamet aleminde idim.
Ve 'huruç' etme vaktim, tabiî olarak, gelmişti.(21.05.1992) Kendime özgü yapımla,beni başkalarından ayıran temel 'özellikler' ile; ve sergileyeceğim davranış biçimlerine egemen olmaya namzet olarak, sağ olarak ve tamamıyla doğmuş idim. Örtülü bir yerde iken kazandığım 'hak ehliyeti', korunmaya devam ediyordu. Nice haklara ehil idim.

Benliğim, saf ve işlenmemiş halde tüm 'paklığı' ile olacakları bekliyordu.
'Ben'i gören başkaları, temizlikle sıfatlanmış bir bebek olma özelliği dışında pek de bir hali olmayan; bir ismi,babası,ailesi olan varlıktan başka bir KİMLİK'ten öte farklı birşey ile karşı karşıya değillerdi.
Tekâmül ediş süreci devam ediyordu. Ve 'bedenime,tam gelişmemiş aklıma, kalbime,ruhuma' içinde bulunduğum etraftan muhtelif etkiler yapılıyordu.
Dememiş miydi, Muhammed Peygamber 'Küllü mevlûdin yûledü alâ fıtratil islâm!' diye!*
İslam fıtratı üzerine doğmuş bir velet idim. Her doğan çocuk gibi, masum/günahsız, tertemiz,kirletilmemiş...

0-7 yaş hayatımın en muazzam safhası idi.(Çocukluk çağı!)
7 yaşına dayandığımda ne 'namazı' emreden bir etraf , ne de (10 yaşına geldiğimde) 'namaz kılmadım' diye beni döven bir etraf sahibi idim.Evet 'temyiz' dönemi de böyle geçiyordu.**

Akıl,baliğ olduğumda da 'geleneksel/ananevi'[ ağızdan nakledilen] haberler dışında 'deliller' zimmetime girmemişti.
Ama, ilahi mükellefiyet başlamış idi.

İslam fıtratı üzerine doğmak 'yeterli' değildi. Bu fıtratın muhafaza edilmesi, o tertemiz şahsiyetin 'İslam' mezhebinde tekâmül edilmesinin sağlanması gerekli idi.
Ama...
Temiz,kirlenmeye başladı.
Düz, eğrilmeye...
Pak, karalanmaya çalışıldı.
İyi, bozulmaya başladı.

Fıtratı değiştirilen şahsiyetler ile dolu idi toplum. 
İslam'ın ahkâmı yerine Beşer'in ahkâmı; Allah'ın egemenliği yerine Millet'in egemenliği şahsiyetleri 'arzuladığı' biçimlerde değiştirmeye çalışıyordu.
Asl olan iman iken, küfr de arızî iken; özümüzdeki ahlak/fıtrat cerh ediliyor ve yerine 'gariplikler-sıkıntılar' ile dolu,kirli sistemler zimmetimize geçiriliyordu.

0-7 yaş, 12-15 yaş...
Cenin iken rahimden huruç eden, temyiz yeteneği gelişen, akîl baliğ olup rüşde eren 'benlikler' idik.
Ama şahsiyetleri, 'İslam fıtratını/ahlakını bozan', zannî ve hevâsal saiklerle , adına 'ilim' dediği şeyi nesillere zımba eden 'devlet'; tertemiz,suçsuz,masum doğan,çevrelerinin de 'evvelde' fıtratı muhafaza yapmadıkları benlikleri kirletmeye,bozmaya devam ediyordu.

Akli ilerleme, rüşde erme, ihtilam olma, mükellef olma...
Evet.
Bizler 'küfr ile iman' arasında, 'delil ikâmesini' tamamıyla yaşayamadan garip benlikler ile tekâmül ettik kardeşler!

Allah'ı isimleri ve sıfatları ile anlatmadılar bizlere. Kulluğun/Abidliğin özü,müsemması dillendirilmedi.
La ilahe illallah[لا اله الا الله] şerh edilip, tokat gibi şaklatılmadı akıllarımıza.
İlköğretim'de Allah Resûlü'nün değil, M.Kemâl'in(İsmiyle müsemma ol[a]mayan o adamın] ismi,yaptıkları hıfz ettirildi bize.
Okul sıraları; [karma eğitim ile] şahsiyetlerimize bir darbe vurulan, şekli olarak ilim içerik olarak boş şeylerin tekrarlandığı, yaradılış gayesinden uzak nazariyeler ile düşünce geliştirmeler sunulan ve en sonunda da bizi iğdiş edilmiş atlar gibi yapan yerlerdi.

İşte, 'ben', şimdi; şahsiyetimi, o tertemiz,günahsız,pak halimi özlüyorum.
Her bebeğin 'temiz kalma' hakkı vardır.
Suçsuz,pak, süt gibi ;doğduğu gibi kalma hakkı vardır.
Bu hak, bu gerçeklik; 'ilahi yasadan' mütevellit bir haktır. Gayet meşru olan ve İNSAN'ın felahı için en gerekli olan bu durum,  günümüz insanının pek de umurunda değildir.
Şimdinin insanının,( hevalarına/[Şeytan'ın kendisine giriş kapısı olan] Nefsine ittibası sebebiyle)  düşdüğü acizliğin kendisine bile 'düzelme' imkanı vermemesi, nesillerin geleceğini ilahi bir tehlikeye sokuyor.
Baba, kendisini İslam yoluna sokmadan evladına delil ikâme edemiyor.
Anne, Fıtratını bozduğu kızını 'rüşd' çağı geldiğinde zapt edemiyor.
Dış dünyanın, harici küfür sistemlerinin FITRATTAN uzaklaştırdığı benlikler, büyük bir yabancılaşma ile 'ALLAH'tan gayrısına yöneliyor.
Allah'ın razı olmadığı ve sevmediği işler yapılıyor.

Cahil kafalarımız çürük ümitlerle doluyor. Aşağılık mecmualar,kötü filmler, pis efsaneler, TV-Müzik;  varlıklarımıza 'modern sihirleri' ile etkide bulunuyor.
Zillet içinde olan medeniyet, NESİLLERİNE 'tertemiz,saf,muazzam' bir dünya kurmaktan bunca aciz...
Ve 'eski günahların gölgesi' uzun oluyor.

İşte, BİZLER böyle bir dünyada yaşadığımızı bilerek 'kendimizi' yüce derinliğin içinde bulduk!
La ilahe illallah[ لا اله الا الله], manası ile işaret ettiği hakikatlerle  benliğimizi titretiyor artık!

İlah(اله ) deyince, kendisine 'ibadet' sunulan varlık canlanıyor kafamızda.
İbadet (عبادة ) deyince; İlah'ın razı olduğu ve sevdiği , gizli ve açık olarak yaptığımız tüm ameller geliveriyor aklımıza.

Ve neslin devamı süreciyle, şahsiyetimizin tekâmülüyle, Cenneti kazanma muradı ile 'canlılığın' içinde/Hayat yolunda devam ediyoruz.
Hayatı 'cerh' etmenin, 'doğruya' ulaşmanın yollarını arıyoruz.
Önce doğruyu bilmek gerekir, zira önce yanlışı bilirsek doğruya ulaşamayız ilkesi ile düşünce temellendirerek; sahihlenen haberler ile hayatı cerh ediyoruz.

Bozulmuş fıtratlarımızın 'özüne' dönmek, ilim talebesi olmak, haberlerin isnat edildiği yere gitmek, yanlışları ifşa etmek, hakikatleri dile getirmek ve daima Allah'ın razı olduğu ve sevdiği amelleri hanif/ihlaslı bir şekilde yapmak yolunda şahsiyetimizi tekâmül ettirmek istiyoruz.

Bu satırlar, DİNDAR olmaya çalışan bir neslin noktasını oluşturan benliğimden çıkan haykırışa delalet ediyor.
Bunca söz, TEMİZ KALMA HAKKIMIZI 'gasp' eden sisteme hesap sorma teşebbüsünde bulunuyor.
Bunca yürek, NESİLLERİN 'ilahi mükellefiyetlere' ittibasını ve felahı iştiyak ile murad ediyor.

Allah, hayatı cerh etmek; haberleri doğrulamak; DELİLE ittiba etmek; İMAN ETMEK/SALİH AMEL İŞLEMEK nasip etsin.
İnşaallah.

( السلام عليكم ورحمة الله وبركاته)


Onur b. Bahri b. İsmail (5 Cemaziyelevvel 1433)

* (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)
** Ebû Davut, Salât, 26, h.no: 495; İbn Ebî Şeybe, I/304, h.no:3482; Darakutnî, I/230; Hâkim, Müstedrek, I/311, h.no: 708; Beyhakî, Şuabu'l-İman, VI/398, h.no: 8650;